Hindistan Güncesi

Bir anlık deli cesaretiyle olsa gerek, tek başıma Hindistan’a gidip yoga eğitmenliği eğitimimi Rishikesh’te almaya karar vermiştim. Vazgeçme olasılığımı ortadan kaldırmak için jet hızıyla ve mümkün olabilecek en yakın tarih için uçak bileti ve vize işlemlerini tamamladım. Uçuş tarihine kadar ailemi ve kendimi Hindistan’da herşeyin çok güzel geçeceğine; çevremdeki herkesi ise Hindistan’da başıma neler neler gelebileceğine ikna etmeye çalıştım.

O malum gün gelip de mis gibi, ferah, pırıl pırıl Yeni Delhi Havaalanı’nda indiğimde hemen kararımı verip: “Aman canım abartılacak bir şey yokmuş” diye kendimi rahatlattım. Yurt içi uçuşum da sonlanıp Dehradun Havaalanı’nda indiğimdeyse; gerek turist bilgilendirme ofisinde hiç kimsenin olmaması, gerek telefon hattı alabileceğim veya döviz bozdurabileceğim bir ofisin bulunmaması, gerek İngilizce konuşabilen bir görevli olmaması, gerek gideceğim yere havaalanından kalkan bir otobüs olması fakat saatlerinin belli olmaması, gerek çalışmayan ATM, gerekse yardımsever Hint bir vatandaş tarafından beden dili ağırlıklı bir İngilizce ile taksicilerin çok fahiş fiyat verme yüksek olasılığı sebebiyle havaalanından oldukça uzağa yürüyüp dışarıdan daha ucuza bir taksi bulmamın önerilmesi; bana kendimi adeta ülkemin güzide küçük bir havaalanında, yani evimde gibi hissettirmişti 🙂

Fakat henüz havaalanı taksicileri Türkiye’den geldiğimi ve bir süreliğine de olsa İstanbul’da yasamış olduğumu bilmiyorlardı… 5 dakika sonra bir Türk genci olmanın gerektirdiği biçimde; cebimde 5 kuruş Hint Rupisi veya kullanabileceğim bir telefon hattım olmadan, yolda bir ATM’ye uğrayacak şekilde, kalacağım pansiyonun telefon numarasını vererek pansiyonu aratıp beni söyledikleri adrese bırakacağı şekilde ve saati belli olmayan o halk otobüsünün fiyatının azıcık üstünde bir rakamda taksiciyle anlaşmıştım -bu haklı gururumu paylaşmaya devam edeceğim 🙂

Hindistan’da bulunduğum sürece yaptığım bu ilk ve son konforlu seyahatim boyunca yemyeşil ormanların yol kenarında gördüğüm maymunlar, köylerden geçerken gördüğüm rengarenk kıyafetli insanlar ve ineklerden sonra bambaşka bir ülkeye geldiğimi idrak etmeye başladım.

Taksicinin vardığımızı söylediği yerde, mantıksız bir neşe içerisinde beni kucaklayan pansiyon görevlisi sevgi pıtırcığı Shiva’nın bundan sonra yolculuğa scooter ile devam edeceğimizi söylemesi, 20kg’lık sırt çantamı scooterın ön kısmına yüklediği gibi benim de arkasına oturmamı söylemesi ve benim bunların hepsine sualsiz itaatimle; anladım ki yolculuğum aslında yeni başlıyor! O scooterla geçtiğimiz dar sokaklar, çılgınca insan kalabalığı ve inekler, parmağını kaldırmamacasına çalınan korna, kalabalık uzun ve dar Laxman Jhula köprüsü, pansiyona varmak için geçtiğimiz o son dar virajlı ve dik yokuş……..

Neyse ki pansiyona vardığımda; (daha sonrasına bir aşrama yerleşmeyi planladığım için yalnızca 1 geceliğine tutmuş olduğum) odamın fotoğraftakilere benziyor olması, kapısında kilit olması, banyonun gerçekten içeride olması, banyoda duş olması ve üstelik duştan su akıyor olması, lambanın ve pencerenin açılıp kapatılabiliyor olmasıyla birleşince Shiva’dan da biraz bulaştığını düşündüğüm ama ertesi gün öğlen saatlerinde odamdan ayrılmamın gerekmesiyle sona ermek üzere çılgın bir neşe kapladı içimi!

İşte Hindistan bana kalbini böyle açmış ve böyle “Hoşgeldin Canan” demişti…

Canım Hindistan!

Bu giriş Yoga içinde yayınlandı ve olarak etiketlendi.